Gıda güvenliği ve sağlıklı beslenme, Türkiye’nin en fazla tartışılan konusu. Böylesine önemli bir konuda; milletin sağlığını koruması gereken kurumların fiil ve söylemleri ister istemez dikkat çekiyor.
Geride kalan bir yılın gıda güvenliği açısından en dikkat çeken eylemi, şüphesiz “gıdada tağşiş” eylemleri ve onu takip eden “teşhir” politikalarıdır.
Hal böyle olunca tüm dikkatler yeni bir Türkiye arayışına dikildi. Üretimi, hammaddesi, pazarlaması ve tüketimiyle güvenli bir “gıda endüstrisi” oluşacağı yönünde beklenti oluştu.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ilk “teşhir” açıklamasını yaptığında, galiba bu sefer “olacak” dedik. Tabii bizim gibi düşünen çok sayıda kişi ve kurum temsilcisi olumlu görüşlerle bu icraatı destekledi.
Sadece “teşhir”de değil, okullarda süt dağıtımı, yeni tohum politikası, çiftçiye yapılan desteklemelerin artırılması… gibi konularda kazanan Türkiye olacağı için destek verdik, verildi.
Bu uygulamaları ekranlara taşıyan uzmanlar, gıda güvenliği konusunda hem üreticiye mesaj vermek, hem de tüketiciyi bilinçlendirmek adına bir dizi çalışmalar yaptı.
Bunların en önemlisi, şüphesiz TURKLAB eski başkanı Dr. Can Demir’in “Deşifre” programıyla ortak yürüttüğü “canlı teşhir” yayınlarıydı.
Bir gün, iki gün… derken iş farklı bir noktaya dayandı.
Bir basın açıklaması, arkasından gelen istifa haberi.
Dr. Can Demir’e telefonla ulaşıp gerçeği sordum:
- Neden istifa ettiniz?
Cevap gayet netti:
- Baskılar ve tehditler karşısında meslektaşlarımın zarar görmesine müsaade edemem. Kendimi feda edebilirim.
Olayı araştırdık. Çıkan sonuç insanın kanını donduracak cinsten.
Türkiye’de insanların sağlıklı beslenmesini sağlamakla mükellef bakanlığın ilgili birimlerinin “yetkisiz” yetkilileri meğer “deşifre” programında yayınlanan haberlerden rahatsız olmuşlar. Farklı tehdit metodlarıyla buna bir son verilmesini buyurmuşlar!
Bunu hangi akıl, hangi mantıkla izah edecek?
Başta GDO olmak üzere, gıda güvenliği konusunda tavizsiz duruş sergilemesi gereken devlet kademeleri bir STK yöneticisine ki, bu işleri Türk milletine hizmet addederek yapan bir kişiye bu muameleyi nasıl reva görebilir?
Bu tehdit cesaretini gösteren zevat kimlerden cesaret almaktadır?
Kimlerin hesabına çalışmaktadırlar?
En önemlisi, kimdir bunlar?...
Bu sorular açıklığa kavuşmalı. “Tıpkı “teşhir” uygulamasında gösterilen kararlılık gibi bu olayda da failler birer birer Türk milletine “teşhir” edilmeli.
Yılın ortalarında GDO konusunda benzer bir çıkışı Karaköy Güllüoğlu’nun patronu Nadir Güllü sergilemişti. Üyesi olduğu STK’dan, GDO konusundaki duruşu sebebiyle istifa ettiğini açıklarken, sağlıklı beslenme hayali kuran bir çok tüketiciyi de ümitlendirmişti.
Olayın ardından Nadir Güllü’yü arayıp “tavsiye’de bulunan oldu mu, bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var; eldeki değerleri kaybetmek Türkiye’ye büyük zarar verecektir.
Her iki isim de, gıda dünyası açısından son derece önemli; saygın, güvenilir, işini iyi yapan fertler olarak tanınmakta.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bu konuda kapsamlı bir araştırma ve açıklama yapması gerekiyor.
Değilse, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olacağız…