Ters laleyi düzlemek!

Gıda Vitrini yazı ailesinin bir mensubu olarak aranızda bulunmanın memnuniyetiyle merhabalar. Gıda, tarım, çevre, sağlıklı beslenme, yaşanabilir çevre başlıklarıyla bu köşeden sizlere misafir olacağım.
 
Yıllar yılı; Avrupalı Beyaz Adam’ın Afrika’yı sömürdüğü söylenegeldi.
Hem ne sömürü! Yerin altındakiler ayrı, üstündekiler ayrı sömürüye tabi tutuldu.
Ancak sömürgecilerin geliş amaçları aynı söylemle cilalandı: Ya medeniyet getireceklerdi, ya da turizm gelirlerini patlatacaklardı. Patlayan Kara Kıta’nın kara bahtlı insanının geleceği oldu.
Şimdilerde Türkiye’den kaçırılan (son girişimlerinde yakayı ele verdiler) bitki kökleri ve tohumları konuşuluyor. Dünyanın hiçbir bölgesinde olmayan, ancak Anadolu coğrafyasında mevcut bir çok bitki kökü/tohumu periyodik olarak ve planlanmış şekilde yıllardır çalınıyordu.
Bu hırsızlığın baş aktörleri ise tanıdık. Dünyaya medeniyet pazarlamaya çalışan çağın şefleri; Avrupalı Beyaz Adamlar!
Son icraatları ters lale soğanı çalmaktı. Yakayı ele verdiler.
Ters lale bitkisi Türkiye’nin tarım alanlarında var olan binlerce bitkiden sadece birisi. Ancak, mezkur bitkiyle birlikte binlerce bitki tohumu da hırsızların zulasından çıkarıldı.
Magazin penceresinden dünyayı toz pembe gören Türk Medyası haberi gördü ve geçti. Her zamanki gibi (Birkaç iyi adam hariç). Hatta bazı zevat, operasyonun gerçekleştiği zaman diliminde Acun’un adasında kimin kime galebe çaldığıyla meşguldu, ruhları bile duymadı!
Oysa bu çok çok önemli. Günlerce üzerinde düşünülmesi ve konuşulması gereken hayati öneme sahip bir konu. Gıda ve beslenme açısından önemli, ilaç endüstrisi açısından önemli, gen haritası açısından önemli. Kısacası, milli güvenlik açısından önemli.
Türkiye Gazetesi’nin 20 Haziran 2011 tarihli nüshasında Mehmet Koca imzasıyla yayınlanan haberde yer alan bilgiler nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu anlatmaya yetiyor:
“Türkiye’yi “soyup soğana” çeviren bitki hırsızları, özellikle Anadoluda vatandaşların da yardım duygularını da istismar ederek en değerli bitkilerimizi adeta talan ediyor. Hollanda, İngiltere, Belçika, İsviçre vatandaşlarının başını çektiği endemik bitki avcıları Karadeniz yaylaları, Kuzey Toroslar, Erzurum ve Erzincan dağları ile Tunceli yaylalarından topladıkları değerli bitkileri ülkelerine kaçırıyor.
Dünyada sadece Erzurum Karayazı’da yetişen lalelerin, en son 57 adet soğanını sökerek yurt dışına götürmeye çalışan 2 Hollandalı’nın yakalanmasıyla yeniden gündeme gelen bitki kaçakçılığında, ülkemizin nasıl talan edildiğini gözler önüne serdi. Türkiye dağlarına yıllardır yapılan doğa turlarının büyük çoğunluğu Batılı ilaç şirketleri finanse ediyor. Tura katılanların çoğunu “doğa tutkunu” üniversiteli gençler oluşturuyor.
İçlerinde toplanacak endemik bitkileri belirleyen “akademisyenler” bulunuyor. Masum doğa turları dağlarda büyük bir bitki soykırımına dönüşüyor…
Kapıkule’de dün yakalanan Hollandalı Franciscus ve Linschoten’in kullandığı aracın özel olarak tasarlanması, GPS sistemleri ve toplanan bitki tohumları için hazırlanan özel bölmeler kaçakçıların bu konuyu ne kadar ciddiye aldıklarını gösteriyor.
Türkiye kaçakçılar için en gözde ülke
Türkiye’nin dağları, endemik bitki açısından dünyanın en zengin bahçelerinden biri olarak kabul edilir. Başta ilaç, kimya, kozmetik ve bioteknik endüstrisinin temel hammadde ihtiyacının büyük bölümü, endemik tür olarak kabul edilen bitkilerden karşılanır.
Bu bitkilerin üretiminin kısıtlı olması kaçakçılığı bir sektör haline getiriyor. Kapıkule’de yakalanan bitkiler ise insanlığın henüz yenemediği iki hastalığın tedavisinde umut olarak kabul ediliyor. Erzurum kökenli ters laleler için Tübitak ile bazı üniversitelerin bünyesinde kanser ve alzheimer hastalığının tedavisinde kullanılmak üzere deneyler yapılıyor.
Ters lale, çiğdem, ayı gülü, Toros lalesi, Toros nergizi, acı yavşan, ökse otu, bazı ısırgan türleri, yaban zakkumu, çakşır otu kaçakçıların en gözde bitkileri arasında bulunuyor. Türk bilimadamları bu bitki türleri için “paha biçilemez” derecede önem verdiği otlar turist karavanları, Antalya ve Bodrum sahillerine demir atan botlarla yurt dışına çıkarılıyor.
Türkiye dağlarında, dünyanın başka hiç bir ülkesinde yetişmeyen 3 bin 500 endemik bitki türü bulunuyor. Avrupa ülkelerinin tamamında 7 bin 100 tür endemik bitki bulunurken, bu sayı Türkiye’de 12 bini buluyor…”
İşte böyle…
Son operasyonu Türk Gümrük Muhafaza Ekipleri adına başarı hanesine yazalım. Türkiye’nin yönetim anlayışındaki değişimin habercisi diyebileceğimiz bir durum söz konusu.
Ancak bugüne kadar Anadolu yaylalarından çalınan binlerce bitki tohumunu/kökünü hatırlayınca, insan hayıflanmadan edemiyor doğrusu.
Ölenle ölünmediği gibi, gidenin de geri gelmeyeceğini biliyoruz.
Ancak!
Bundan sonrası için ne tür tedbirlerin alınacağı merak konusu.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı (yeni yapılanmasıyla Tarım ve Gıda Bakanlığı) başta olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlar, yetkin ve etkin kişiler bu elim hadiseden yeterli dersi çıkarabildiler mi?
Yoksa hırsızlar çetesi bildiğini okumaya devam mı edecek?
Böylesine stratejik bir konuda kafa patlatmak, fikir yürütmek, kalem oynatmak sadece birilerinin görevi olmamalı. Konuyla ilgili herkes dikkatli olmalı.
Neler yapılmalı?
Öncelikle Anadolu insanına büyük görevler düşüyor.
Malum, millet olarak misafire, yolcuya, yolda kalmışa karşı pek yufka yürekliyizdir.
Hem inanç yapımız, hem geleneklerimiz misafiri baş tacı etmemiz telkininde bulunuyor.
Bir de devlet babamızın ‘turizm gelişsin, ülke kalkınsın’ saplantısı buna eklenince Anadolu insanına bu telkinleri uygulamak kalıyor.
Gelenler misafir(!) olduğuna göre işlem tamam. Elin Avrupalı hırsızını evinde ağırlar, bakar besler. Bilmez ki, geleceğini karartıyor. Bilmez ki değerlerini yağmalıyor. Bilmez!
Vatandaşın bu konularda uyanık olması lazım.
Vatandaş ilgili kurumlarla bilgi alışverişinde bulunmalı. Kurumlar konuyla ilgili vatandaşı bilgilendirmeli.
Makam odalarında oturarak mesai memurluğu yapma döneminin bittiğini bizzat Başbakan Erdoğan’ın ağzından işitmiştim.
Tarım il ve ilçe müdürlükleri, ilgili akademisyenler, Tübitak… Bunlara büyük görevler düşüyor.
Avrupalı bitki hırsızları dağlarımızda, yaylalarımızda, ovalarımızda cirit atarken, makam odasına kendisini hapseden bürokratlar en az o hırsızlar kadar sorumludurlar.
Şimdi bilgiyi tabana yayma zamanı. Memlekete sahip çıkma zamanı, çalışıp üretme zamanı.
Gerisi boş söz vesselam.
YORUM EKLE

banner50

banner52