Yüksek gelirli ülkelerde eğitim arttıkça gelirin de arttığı bilinir. Bu ülkelerde, eğitimli ve yüksek gelirli kişilerin genellikle zayıf bir fiziğe sahip olduğu, eğitimsiz ve gelir düzeyi düşük kişilerinse obeziteye daha eğilimli olduğu gözlemlenir.
Londra Üniversitesi’nden Dr. Amina Aitsi-Selmi, yüksek gelirli ülkelerde görülen bu trendin dünyanın diğer bölgeleri için de geçerli olup olmadığını araştıran bir çalışmaya öncülük etmiş.
Araştırmada, orta gelirli ülkelerden Mısır, Ürdün ve Colombiya ile düşük gelirli ülkelerden Nijerya, Hindistan ve Benin incelenmiş. Bu ülkelerin ortak özelliği, gelir düzeyinin yükselişte olması. Bunun sonucu olarak da kadınların, araştırmacıların “enerji yüklü gıdalar” olarak tanımladığı yüksek kalorili yiyecekler tükettiği gözlemleniyor. Yüksek oranlarda şeker, tuz ve yağ içeren bu gıdalar kadınların kilo almasına neden oluyor.
Araştırma, orta ve az gelirli ülkelerde yüksek gelir düzeyinin kadınlarda obezite riskini arttırdığını ortaya koymakla birlikte, orta gelirli ülkelerde eğitim düzeyi de yüksek olan refah sahibi kadınların obeziteden etkilenmediğini göstermiş.
Uzman Aitsi-Selmi, bu durumun birden fazla nedeni olabileceğini söylüyor: “Batılı ülkelerin zayıflığı teşvik eden güzellik anlayışını daha yakından takip eden eğitimli kadınlar kilo almamayı tercih ediyor olabilirler. Ayrıca eğitim düzeyi yüksek kadınlar, sağlık konusunda da daha bilinçli davranabilirler.”
Öte yandan, düşük gelirli ülkelerde eğitim, gelir düzeyi ve sağlık arasındaki ilişkinin biraz daha farklı olduğu ve eğitimin, obeziteyi önlemede daha az etkili olduğu görülmüş. Uzmanlar bunu, geçmişte ekonomik sorunlar yaşayan ülkelerde, fast food gibi yüksek kalorili gıdaların kısıtlı miktarda bulunmasına bağlıyor. Düşük gelirli ülkelerde bu gıdaları tüketme arzusu, eğitimin koruyucu etkisinin önüne geçiyor.
Doktor Aitsi-Selmi bu durumu şöyle açıklıyor: “Yüksek kalorili gıda sıkıntısı yaşayan toplumlarda, genellikle obezite sorunu görülmez. Bu toplumlarda, sosyo-ekonomik durumu daha iyi olan kişiler, daha fazla miktarda gıda tüketebilirler. Ayrıca bu ülkelerdeki gıda pazarı da, orta gelirli ülkelerdeki çok çeşitli gıda pazarına göre daha sadedir. Orta gelirli ülkelerde, bireylerin çeşitli gıdalar arasında seçim yapması gerekir. İşte bu toplumlarda, eğitim, doğru tercih yapmaya yardımcı bir etken olarak devreye girebilir.”
Ayrıca, düşük gelirli ülkelerde, giderek büyüyen obezite sorunuyla mücadele edebilecek bir kamu sağlığı sistemi bulunmayabilir. Böylece bu ülkelerde, kanser, diyabet, kalp ve damar hastalığı gibi ölümcül hastalıklara yol açan obezite daha yaygın görülebilir.
Eğitim ve obezite arasındaki ilişkiyi gösteren daha ayrıntılı araştırmalar yapılması gerektiğini söyleyen Doktor Aitsi-Selmi, şu açıklamayı da ekliyor: “Obezite sorunu, içinde yaşanan çevredeki bilgiyle de ilişkili olabilir. Eğer bireylerin çevreden aldığı sinyaller aşırı gıda tüketimi gibi sağlıksız davranışları teşvik ediyorsa bu da eğitim düzeyi düşük kişileri olumsuz etkiler.”
Doktor Aitsi-Selmi’nin bahsettiği çevresel etkenlerin başında, fast-food yiyecekleri lezzetli, ucuz ve erişimi kolay bir gıda olarak tanıtan televizyon reklamları geliyor. Bu reklamlarda, fast-food yiyeceklerin içindeki besin değerlerine değinilmiyor.
Eğitimin, sağlıksız gıda tercihlerine karşı iyi bir savunma sistemi olabileceğini de belirten Aitsi-Selmi, “Eğer bireyler etraflarındaki riskleri ve bunların sağlığı nasıl tehdit edebileceğini anlarlarsa, daha doğru kararlar alma şanssları artacaktır” şeklinde konuşuyor.
Londra Üniversitesi’nde araştırmacı olan Aitsi-Selmi’nin önderlik ettiği çalışma PLOS ONE dergisinde yayınlandı.
Güncelleme Tarihi: 15 Mart 2014, 11:45