GDO Yönetmeliği'ndeki değişiklik, ‘GDO bulaşanı’ tanımı getirmek suretiyle ürünlerdeki yüzde 0,9 oranı altındaki GDO’ları bu kategoriye sokuyor. GDO bulaşanı içeren ürünler, o GDO’lar Biyogüvenlik Kurulu’nun izin verdiği GDO’larsa, izin amacı doğrultusunda kullanılabilecekler.
Biyogüvenlik Kanunu'ndaki yeni yönetmelik değişiklikliği, GDO'lu tohumlardan tarımsal üretim yapılmasının önünü açıyor.
29 Mayıs 2014 günü Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe giren Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Türkiye’nin zig-zaglar çizen Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) macerasında yeni bir durak oluşturdu. Yapılan değişiklikle, yem/gıda ayırımı yapılmaksızın, bir üründe %0,9 oranına kadar bulunan GDO’lar, “bulaşan” olarak değerlendirilip o ürünler GDO’lu ürün statüsünden çıkarıldı. GDO’lar konusunda geriye doğru atılmış bu adım, Türkiye’de siyasi erkin GDO konusunda ne kadar kararsız ve müdahaleye açık olduğunun yeni bir göstergesi.
Biyolojik çeşitliliğin korunması için GDO’ların kontrolünü amaçlayan Cartagena Biyogüvenlik Protokolü’nü 24 Mayıs 2000 tarihinde imzalayan Türkiye, en kısa sürede sıkı bir ulusal biyogüvenlik kanunu düzenleyeceğini taahhüt etti. Ancak hem yerli yem ve gıda üreticilerinin hem de ABD ve Avrupa Birliği (AB) merkezli küresel tohum ve gıda şirketlerinin baskısıyla, yasal düzenlemeyi sürekli erteledi. Bunun neticesinde 2000’ler boyunca GDO’lar, yasal boşluktan yararlanarak ülkeye serbestçe girdi.
Türkiye’nin biyogüvenlik serencamı ve GDO’lar
Türkiye 2010 yılında nihayet Biyogüvenlik Kanunu’nu hazırlayarak yürürlüğe soktu. Tarımda ve bebek mamalarında GDO’ları yasaklayan ve izinsiz GDO kullananlara 12 yıla kadar hapis cezası öngören bu yasa, GDO’ları tamamen yasaklamasa da görece sıkı bir görüntü çiziyordu.
Yasanın yürürlüğe girmesinden birkaç ay önce Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 29 farklı çeşit GDO’ya izin vererek GDO lobisinin isteklerini yerine getirmeyi ihmal etmedi. GDO başvurularını değerlendirmek üzere oluşturulan Biyogüvenlik Kurulu, bu izinleri iptal ederek sıfırdan başvuru süreci başlattı. Lakin işe yem amaçlı GDO’lardan başlayan Biyogüvenlik Kurulu, 2011 boyunca yapılan tüm başvurulara izin verdi.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in, “GDO zarar verirse hayvana verir, insana bir şey olmaz.” benzeri GDO yanlısı sözleri, Biyogüvenlik Kurulu’nun otomatiğe bağlamış gibi peş peşe verdiği yem amaçlı GDO izinleri ve sıranın gıda amaçlı GDO başvurularına gelmesi GDO’ya Hayır Platformu’nu harekete geçirdi.
Uluslararası çapta faaliyet gösteren çevre koruma örgütü Greenpeace, o dönemde “YEMEZLER” kampanyasını başlattı. GDO’lu yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt, yumurta gibi ürünlerin etiketlenmesi ve gıda amaçlı GDO başvurularının geri çekilmesi talebinde bulundu.
2012 yılına gelindiğinde, gitgide artan kamuoyu tepkisiyle beraber Mehdi Eker, net bir tavır alarak televizyon programlarında GDO’lara kendisinin de karşı olduğunu ve GDO’lu yemle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt, yumurta gibi ürünlerin etiketleneceğini açıkladı. Aynı dönemde Biyogüvenlik Kurulu, yem amaçlı 9 GDO başvurularının 3’te 2’si hakkında ret kararı alarak 6 adet genetiği değiştirilmiş mısır çeşidine vize vermedi.
Ağustos 2012’de GDO’ya Hayır Platformu’nun çabaları ve Greenpeace’in 300.000’in üzerinde imza topladığı YEMEZLER kampanyası başarıya ulaştı. Gıda amaçlı GDO başvuruları geri çekildi.
2012’de kamuoyu talepleri doğrultusunda şekillenen süreci, son yıllarda atılan üreticileri korumaya yönelik adımlarla geriye doğru gidiş sergilemeye başladı. Nisan 2013’te patlak veren GDO’lu pirinç skandalı, Tarım Bakanlığı’nın çabalarıyla örtbas edilmeye ve söz konusu şirketler kurtarılmaya çalışıldı. Savcılığın İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) laboratuvarlarında yaptırdığı analizler itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.
Pirinç skandalının yaşandığı o günlerde Greenpeace, Tarım Bakanlığı’nın skandalda adı geçenleri kurtarmak için ‘GDO bulaşıklığı’ adlı 3 maddelik yönetmelik değişikliği hazırladığı istihbaratına ulaşarak bunu kamuoyuna duyurdu ve düzenlemenin gerçekleşmesini engelledi. 29 Mayıs 2014’de yürürlüğe giren yönetmelik değişikliği, işte 1 yıl gecikmeli olarak hayata geçirilen o değişikliktir.
“Yeni düzenlemedeki en kritik nokta, içerisinde GDO tespit edilen ürün için herhangi bir ayrım veya sınırlama getirilmemiş olmasıdır.”
GDO yönetmelik değişikliğinin getirdikleri
GDO Yönetmeliği değişikliği, ‘GDO bulaşanı’ tanımını getirmek suretiyle ürünlerde tespiit edilen yüzde 0,9 oranı altındaki GDO’ları bu kategoriye sokuyor. GDO bulaşanı içeren ürünler, eğer içerdiği o GDO’lar Biyogüvenlik Kurulu’nun izin verdiği GDO’larsa, artık izin amacı doğrultusunda kullanılabilecekler.
Yeni düzenlemedeki en kritik nokta, içerisinde GDO tespit edilen ürün için herhangi bir ayrım veya sınırlama getirilmemiş olmasıdır. Tarı Bakanlığı, yaptığı basın açıklamasıyla, bu değişikliğin sadece yem amaçlı ürünleri kapsadığını iddia etti. Oysa yönetmelikte yer alan GDO bulaşanı tanımının kapsamı, “genetik modifikasyon teknolojisi uygulanan veya uygulanmayan bir üründe...” şeklinde ifade ediliyor. Bu nedenle, söz konusu yönetmelik değişikliği sadece yem amaçlı ürünleri değil, bebek maması da dahil, her türlü gıda ürününü kapsıyor.
Kamuoyunun yönetmelik değişikliğine tepkisini azaltmak adına Tarım Bakanlığı yetkililerinin verdikleri demeçlerde, söz konusu oranın AB’de de var olduğunu söyleyerek AB’ye uyumluluk iması yapmaları klasik bir dezenformasyon çalışması olarak görünüyor. Gerçek; AB mevzuatına paralel olan Türkiye mevzuatının, bu değişiklikle AB’deki düzenlemelerden uzaklaştığıdır.
AB’de yüzde 0,9 oranı, sadece izin verilmiş GDO’lu ürünlerin etiketlenmesi kurallarına dair bir eşik değer olarak kullanılır. Yüzde 0,9 uygulaması, GDO izni veya cezaları değil, ürün etiketlenmesine dair bir düzenlemedir. AB’de herhangi bir gıda ürününde izin verilmemiş GDO kullanımında “sıfır tolerans” kuralı işletilir. Bir üründe GDO kullanımına izin verilmemişse, onda tespit edilen en ufak orandaki GDO bile hukuki ve cezai işlem gerektirir.
Yönetmelik değişikliğinden önce Türkiye de aynı AB gibi izinsiz GDO’larda ‘sıfır tolerans’ ilkesini işletmekteydi. Türkiye’de hiçbir GDO’nun gıdada kullanılmasına izin verilmediği için herhangi bir gıda ürününde GDO tespit edilmesi otomatik olarak hukuki ve cezai işlem doğuruyordu. Oysa yapılan değişiklik ile gıdalarda -yasak olmasına rağmen- yüzde 0,9’a kadar tespit edilen GDO’lar cezai ve hukuki işlemden muaf hale getirildi. Yani ‘sıfır tolerans’ uygulamasına son verildi. Böylece halkın gıda güvenliği, gıda şirketlerinin güvenliğine kurban edildi.
Yapılan yönetmelik değişikliği, hukuki açıdan da derin tartışma ve sorunlar içeriyor. Bir yasada tanımı yapılmayan bir kavramın, o yasaya bağlı olarak çıkartılan yönetmelikte tanımlanması, hukuka aykırı bir işlemdir. Fakat değişikliğin getirdiği en önemli hukuka aykırılık, Tarım Bakanlığı’nın görev ve yetkilerindeki düzenlemedir.
Biyogüvenlik Kanunu’nun “Bakanlığın Görev ve Yetkileri” başlıklı 8. Maddesi, “istenmeyen GDO bulaşıklarının engellenmesi” görevini Tarım Bakanlığı'na veriyor. Ama yeni GDO Yönetmeliği düzenlemesi, GDO bulaşanı adı altında ‘istenmeyen GDO bulaşıklarını’ engellemek yerine tam tersine meşrulaştırıyor. Tarım Bakanlığı’nın bu eylemi, açıkça yetki aşımı ve kanuna muhalefet anlamına geliyor.
Biyogüvenlik Kanunu yürürlüğe girdiğinden beri, ülkemizdeki gıda üreticilerinin çoğu GDO’lar konusunda hassasiyet gösteriyorlardı. Gerek yasadaki hapis cezası hükmü gerekse de bir ürünün GDO içerdiğinin belirlenmesi durumunda markalarının alacağı derin yara, üreticileri temkinli davranmaya itiyordu. Yeni düzenleme, sofralarımızı GDO’lardan koruyan bu iki temel direği de ortadan kaldırıyor. Ürünlerin içerisindeki GDO’lar artık “bulaşan” olarak değerlendirileceği için üreticiler cezai işlemden korunuyorlar. Bir başka deyişle pirinç ve bebek maması skandalları, bu düzenlemeyle artık “skandal” olmaktan çıkarılıyor.
GDO’lara YEMEZLER denilmeli
Kendilerine çok geniş bir güvenlik ağı sunulan ve artık adli işlemden büyük ölçüde muaf tutulan üreticiler, ürünlerinin GDO içermemesinde gösterdikleri çabadan zaman içerisinde uzaklaşacaklardır. Bu da zaman içerisinde sofralarımızın GDO’lara karşı daha savunmasız hale gelmesine yol açacaktır.
Kamuoyunun gösterdiği kararlılığın aksine, Türkiye’de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın GDO konusunda takındığı zig-zaglar çizen tutum, halkımızın bir türlü sofralarına gönül rahatlığıyla oturamamasına yol açıyor. “Ben de GDO’lara karşıyım.” diyerek et, süt, yumurtayı etiketleyeceği sözünü veren 2012 yılının Mehdi Eker’i, 2014 yılında yerini lobilerin baskıları karşısında geri adım atan bir Mehdi Eker’e bıraktı.
Greenpeace, kamuoyunun yönetmelik değişikliğinden duyduğu rahatsızlığı Tarım Bakanlığı’na iletmek amacıyla 2012’de başarıyla yürüttüğü YEMEZLER kampanyasını yeniden başlattı. Siz de GDO’lardan arınmış bir sofraya güvenle oturmak istiyorsanız, yapılan yönetmelik değişikliğinin geri alınması ve yüzde 100 GDO’suz bir Türkiye yaratılması talebiyle yemezler.org adresindeki kampanyaya destek verebilirsiniz. aljazeera.com.tr
Güncelleme Tarihi: 19 Haziran 2014, 13:17