Gidavitrini.com.tr - Güvenli gıda, tarım ve güncel gıda haberleri

Çiftçiler kredi ekip borç biçiyor!

Tarım

Çiftçi kredi batağı içinde. Bankaların haczettiği arazilerin büyüklüğünü BDDK dahi bilmiyor.

Köylünün ödeyemediği krediler sosyal yara hâline geldi. Kredi açmak için rüşvet alan bankacı da var, borçtan kurtulmak için malını eşinin üzerine yapıp hileli boşanan müşteri de... Bankaların haczettiği arazilerin büyüklüğünü BDDK dahi bilmiyor.
Kısa süre önce, Samsun’un Çarşamba ilçesinde, kredi borcunun etkilerinin nereye varacağının misali olan bir intihar hadisesi vuku buldu. 56 yaşında ve 4 çocuk babası çiftçi Ahmet Çubukçu’nun, ödeyemediği 200 bin liralık kredi borcu yüzünden kendini asarak hayatına son verdiği medyaya yansıdı.
Anadolu’nun herhangi bir köy kahvehanesine girip çiftçinin ahvaliyle alakalı sohbet etmeye başladığınızda, mevzu mütemadiyen kredi ve kredi kartlarına geliyor. Hesapsız kredi kullanımı bankaların pazarlama faaliyetleriyle birleşince köylü faiz girdabına yakalanmış. Mühim mali ve sosyal yaralar açılmış. Elinde olmadığı için borcunu ödeyemeyen de var, ödememek için binbir türlü entrika çeviren de... Bankaya ipotek ettiği malları eşinin üzerine yapıp hileli boşananlardan tutun, üçüncü kişiye kendini borçlu gösterip mallarını haczettirene de rastlamak mümkün. Bazı özel bankalar yeterliliği olmayan çiftçilere kredi verirken, art niyetli bazı personel de sağladıkları menfaat karşılığında kredi musluğunu açmış. Yani kredi entrikasında tüm taraflardan suçlular var.
Birazdan anlatacağımız ibretlik hikâ-yelerden evvel tarımın ekonomi içinde geldiği yerin bir fotoğrafını çekmek gerekiyor. Son 10 yılda Türkiye’nin mali göstergelerindeki amudi yükseliş ziraatta da kendini gösterdi. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı’nın (OECD) 2011 raporuna göre Türkiye, 2002 yılında 23,7 milyar dolarlık tarım sektörü cirosuyla 11. sırada yer alıyordu. 2010’da ise 61,8 milyar dolarlık tarım cirosuyla dünyanın 7. büyüğü oldu. Dünya Bankası verilerine göre ise Türkiye 6. büyük tarım ülkesi.
Tarımda dönen para artınca, daha önce çiftçiyle ilgilenmeyen bankaların tutumu değişti. Son senelere kadar çiftçi daha çok Ziraat Bankası ve Türkiye Tarım Kredi Kooperatifi’nden kredi alma imkânı bulurken devreye özel bankalar da girdi. Bankalarda tarım bankacılığı birimleri kuruldu. Televizyon reklamlarında ünlü sanatçılar mahalli kıyafetlerle ‘kredi ve kredi kartı mucizesini!’ anlattı. Reklamlara misafir olan eli nasırlı köylüler meslektaşlarına bunları özendirdi. Hasat dönemlerinde tabii ki faiziyle ödeme imkânı sağlayan kredi kartları ballandıra ballandıra tanıtıldı. Modern görünümlü genç pazarlamacılar köy köy dolaştı. Tarımla ilgili sivil toplum örgütlerinin başkanları küçük bir hediye karşılığında köylüleri otobüslerle bankaların hazırladığı pazarlama toplantılarına götürdü. Tüm bu süreç neticesinde tarım kredilerinin toplamı 2002-2012 arasında 529 milyon lira iken bugün yaklaşık 32 milyar liraya yükseldi. Takipteki kredi tutarı 1 milyar lira civarında. Burada endişe uyandıran durum, takibe düşen alacakların katlanarak artması. Çünkü 2007’de takibe düşen kredi tutarı yaklaşık 305 milyon lira idi. 1 milyar liralık şimdiki takip rakamının düşük gözükmesi yanıltıcı. Çünkü çiftçi borcu takibe girdiğinde traktör, araç, ziynet eşyası ve gayrimenkulünü satarak ödeme yapıyor. Ayrıca çeşitli yöntemlerle yeni kredi kullanıyor. Takipteki borçların neredeyse geometrik olarak yükselmesi endişe veriyor.
Özel bankalar can yakıyor!
Anadolu’da kredi batağına saplanan köyleri ziyaret ederken ilk durağımız Sakarya’nın Kocaali ilçesine bağlı Açmabaşı köyü oluyor. Köyün adı, kredi borçları sebebiyle ‘bankadan satılık köy’e çıkmış. Yakınından İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan Melen Çayı’nın geçtiği köy, 1800’lü senelerde Kafkaslar’dan göçenlerce kurulmuş. Daha sonra Hemşin’den gelenler de yerleşmiş. Köy kendi yağıyla kavrulurken, kredi ihtiyacı olduğunda da Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifi’nin kapısını çalarken, 2006’da özel bankaları keşfetmiş. Daha doğrusu kendi içlerinden biri, aracı vazifesi görmüş. Köylüye Ziraat Bankası’nın dönüm başına en fazla 400 lira kredi verdiği, oysa özel bankalardan çok daha fazla kredi temin edilebileceği anlatılmış. Ancak aracının teklifi, alınacak yüksek meblağın yüzde 10’unun kendisine verilmesiymiş. Açmabaşılılar, aracı kişinin, krediyi veren bankadaki personelle bu parayı paylaştığını söylüyor.
Muhtar Alim Hoşgör, 2007’de fındığın kilosu 7 lirayken köylülerin krediyle traktör, otomobil ve ev aldığını anlatıyor. Muhtar, imalı bir şekilde, aldıkları parayı yanlış yolda kullananların da olduğunu ifade ediyor. Ertesi sene fındığın kilosu 2-3 liraya inmiş. Havalar da ziraat için olumsuz olunca fındık kalitesi düşmüş. Açmabaşı köylüsü fındığını 1,8 liradan satabilmiş. Muhtarın anlattığına göre kredi taksitleri ödenememiş.
Vatandaşın tarlası, özel bir bankanın eline geçmiş. Köyde hemen herkes birbirine kefil olduğu için bu durumdan neredeyse tüm köy halkı etkilenmiş. Tanıdık ya da akraba olan ahalinin arası bozulmuş. Kavgalar çıkmış. Muhtar Hoşgör, o günden bugüne neredeyse tüm mesaisini bu mesele aldığından yakınıyor. Köydeki 50 icra dosyası, köylünün elindeki malı mülkü satmasıyla kapatılmış. Ancak yapımı planlanan barajın kamulaştırma sahasında kalan 7 araziyi banka köylülere geri vermiyor. Bu durum kefillerle birlikte 28 haneyi ilgilendiriyor. Muhtar Alim Hoşgör, bankanın emlakçılık yapmadan, icraya esas tuttuğu bedelden arazileri iade etmesini istiyor. Ayrıca çiftçilere mecbur kalmadıkça bankalara uğramamalarını tavsiye ediyor. Kredi işlemleri sırasında imzalanan sözleşmenin çok iyi tetkik edilmesini isteyen Hoşgör, “Mümkünse bir avukata ya da mali müşavire göstersinler. Sonra işin içinden çıkılmıyor.” diyor. Banka, tarlaların dönümünü 2 bin 500 liradan sayarak haczetmiş. Şimdi dönümüne istenen rakam ise 30 bin lira. Oysa bankaların bir emlakçı gibi davranmaması icap ediyor. Çünkü merî kurallara göre banka hacizettiği gayrimenkulü 3 seneden fazla elinde tutamıyor.
Krediyi onaylayan personele rüşvet
Bankanın tarlasına el koyduğu çiftçilerden biri Ali Şirin. 58 dönüm tarlasına el konulan Şirin’e, 58 bin lira daha borcu kaldığı bildirilmiş. Haciz batağındaki Şirin, bankanın avukatına giderek başka gayrimenkulünü satarak kalan borcunu ödemesi hâlinde el konan tarlasının iade edilip edilmeyeceğini sormuş. Avukat, iade etmekle kalmayıp faizi düşüreceği cevabını vermiş. Şirin, kalan meblağı ödeyip temiz kâğıdını almış. Ancak bir sürprizle karşılaşmış. Banka, tarlayı satmayacağını ifade etmiş. Şirin, tarlasının yapımı planlanan baraj havzasında kaldığını ve bankanın devletten yüksek bir istimlak bedeli alabilmek için satmadığını söylüyor. Köyde Şirin’in durumunda 6 tarla sahibi daha var.
Benzer bir başka olay da Ankara’nın Polatlı ilçesinde gerçekleşti. Buradaki olayın aktörleri, yapılanlar ağır cezalık olduğu için isimlerinin açıklanmasını istemedi. Onlar adına Avukat Banu Mercan, ilçede döndürülen kredi oyunlarını anlattı. Mercan’a, Bursa’da yaşayan bir baba, kardeşleriyle hisseli olan Polatlı’daki tarlasına haciz geldiğini söyleyerek satışı engellemesi için başvurur. Polatlı’daki oğul, söz konusu tarla için babasının imzasını taklit ederek kredi çekmiş ve ödeyememiştir. Avukat Mercan, icrayı, usulsüz tebligat yapılması sebebiyle mahkeme kararıyla durdurur. Mercan, dertli babaya olayın üzerine gitmeleri hâlinde usulsüz krediyi verenlerle oğlunun ağır cezada yargılanabileceği uyarısında bulunur. Haberi olmadan malı elden çıkma durumuna gelen baba, tarlada kardeşlerinin de hakkı bulunduğunu belirtir ve “Benim bir tane oğlum yok. Zaten tarla satılsa da borç ödenmeyecek. Gereğini yapalım.” der.
İşte, bu noktadan sonra Avukat Mercan’ın, banka çalışanlarının usulsüz kredi işini organize hâline getirdiklerini öğrenmesiyle sonuçlanacak gelişmeler başlar. Mercan, bankanın icraya yapılan itiraza karşı ivedilikle bu itirazın iptali için dava açması gerekirken bunu yapmamasına önce şaşırmış. Yani banka, tabiri caizse, ödenmeyen kredinin üstüne bir bardak soğuk su içmiş. Banka avukatları için sorumluluk oluşturan bu girişimin neden yapılmadığını ise bu bankanın Polatlı şubesinde çalışırken işten atılan bir genç ziraat mühendisiyle hasbelkader tanışınca anlamış Mercan. Genç mühendis, şubede dönen dolapları bir bir anlatmış. Mühendis, bu bankanın Tokat’ın Yerköy ilçesindeki şubesinde hiçbir eğitim verilmeden işe alındığını söylemiş önce. İşe başlar başlamaz da Polatlı şubesine tayini çıkmış. Burada tüm tarım kredilerini sisteme girme görevi kendisine verilmiş. “Niye fotokopi tapularla kredi veriyoruz?” sorusuna, bankanın genel merkezinden gelen mail gösterilerek cevap verilmiş. Şube tarım kredisi satmakta öyle başarılıymış ki burada pazarlama yapan bir çalışan terfi ettirilerek İç Anadolu Bölge Müdürlüğü’ne alınmış. Şartları yeterli olmadığı hâlde kredi alanlar, işlerini gören banka çalışanlarına, aldıkları krediden belli bir miktar veya bir otomobil gibi rüşvetler veriyormuş. Şikâyetler sonucu konu Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na aksetmiş. Olan genç mühendise olmuş. İşinden olduğu gibi bir de müfettiş sorgusundan geçmiş. Avukat Banu Mercan, bankanın, usulsüz krediyi veren ve alan kişiler hakkında bir sene içinde dava açması gerektiği hâlde olayı örtbas etmek için bunu yapmadığı görüşünde. Polatlı’da çok sayıda kişinin aynı dertten muzdarip olduğunu söyleyen Mercan’a göre yine çok sayıda gayrimenkul icrayla satılmış.
Türkiye çapında aracılar, banka çalışanları ve kredi alanların karıştığı usulsüzlükler oldukça yaygın. Bu duruma bir örnek de Gediz Ovası’ndaki Musulcalı köyünden. Manisa’nın Turgutlu ilçesine bağlı köyün toprakları oldukça verimli. Gediz Nehri’nin hemen yanındaki köyde yaşananlar oldukça üzücü. Krediler sebebiyle ağır bir mali ve sosyal yara açılmış. Köy 10 sene evveline kadar 450 haneyken bugün 350 haneye düşmüş. Köy meydanındaki kahvehanede soluklandığımızda kahveci Ali Balkan, Musulcalı’da vatandaşın ekip biçtiği ancak mülkiyeti Hazine’ye ait arazilerin çok fazla olduğunu anlatıyor. Devlet, bu arazilerin dönümüne 140 lira ecr-i misil istiyormuş. Bu araziler için kredi kullanmak isteyen çiftçilere de önce ecr-i mislini ödeme şart koşuluyormuş. Köyde çiftçiyi özel bankalara iten bir başka sebep de Ziraat Bankası’nın miraslı müşterek tapulu arazilere kredi vermemesi. Durum böyle olunca Musulcalılılar yoğun bir şekilde özel bankalardan kredi almış. Tabii ki kısa sürede işler sarpa sarmış. Neticede köyün yaklaşık 7 bin dönüm civarında arazisi bankaların haczi altına girmiş. Ödenemeyen kredi borcunun ise 1,5 milyon lira civarında olduğu tahmin ediliyor.
Borca çalım atıyorlar!
Kendisi büyük arazi sahibi olan Doğan Bilge, bankadan uzak duran nadir çiftçilerden biri. Çünkü krediyle aldığı bir traktör ona pahalıya patlamış. Bundan sonra bankaya yaklaşmamış. Köylülerin çeşitli hilelerle ödemeden kurtulmaya çalıştığını belirtiyor. Diğer köylüler tarafından da doğrulanan bilgilere göre, kredi borcu olan 30 civarında köylü, mallarını eşlerinin üzerine yaparak hileli bir şekilde boşanmış. Ancak birlikte yaşamaya devam ediyorlarmış. Borca diğer bir çalım atma metodu da kayınpeder ya da bir arkadaşa borç senedi vererek bankadan önce mallara haciz koydurmak. Bir de hülle satışı yöntemi var; paraya ihtiyacı olan arazi sahibi, anlaştığı diğer bir kişiye arazisini resmî olarak satıyor. Ancak bu satış kâğıt üzerinde kalıyor. Araziyi eski sahibi kullanmaya devam ediyor. Krediyi de ilk sahip ödemeyi taahhüt ediyor. Ancak Musulcalı’da da yaşandığı gibi bu hileli satıştan gelen para eski borçlara gittiği için ödeme aksıyor. Bu sefer anlaşan taraflar birbirine düşüyor. Banka, araziyi haczederek satsa bile borç çoğu zaman ödenemiyor.
Eşini hileli boşayan bile var
Musulcalı’da kime dokunsanız bin ah işitiyorsunuz. Çünkü en az borçlular kadar kefiller de dertli. Her borçlunun birkaç kefili olduğu için tüm borçlar kapatılmadan köy rahat bir soluk alamayacak. Mustafa Öztürk de bir arkadaşının traktör almak için bankadan aldığı 15 bin lira krediye kefil olmuş. Borç ödenmeyince Öztürk’ün 35 dönüm tarlasına haciz gelmiş. Bu sırada borçlu arkadaş birinden 15 bin lira bulup haczi durdurmuş. Kısa süre önce banka kalan borç için Öztürk’ün kapısını çalmış. Evde yaşanan moral çöküntüsünden sonra asıl borçlunun evini göstermiş Öztürk. Memurlar, borç sahibinin traktörünü haczetmiş. Borçlu arkadaş 3 ay daha müddet istemiş. Bu sürede ödeme yapılmaması hâlinde bu kişinin hem traktörü gidecek hem de kendisi cezaevine girecek. Öztürk, arkadaşının anaparayı ve faizi ödemesine rağmen kalan bakiyenin 80 bin lira olduğunu belirtiyor. “Oysa ben 15 bin liranın altına imza atmıştım.” diyor. Bankanın kendisiyle konuşurken 80 bin lirayı telaffuz etmediğini belirten Öztürk, devletin bu konuda daha detaylı düzenlemeler yapması gerektiğini söylüyor.
Musulcalı’nın komşu köyü Çamlıpınar ise kredi batağına girmemiş örnek bir köy. Zaten köye girildiğinde ekili alanlar, seralar, sulama sistemleri ve hayvan sayısındaki fazlalık bu köyün karakterini ortaya koyuyor. Muhtar Kadri Şakar, komşu köy Musulcalı’nın icralık arazilerinin değerini tespit etmek için bilirkişilerin kendilerini aradıklarını söylüyor. Köyün kahvehanesinde Muhtar Şakar ve vatandaşlarla banka-tarım münasebeti üzerine bir sohbet başlıyor. Şakar, 2008’de 13 adet kredi kartı olduğunu ifade ederek tüketimi özendirdiği için yırtıp attığını anlatıyor: “Kredi kartı kırsal kesimde yaşayan insanın işi değil. Adamın iki ineği var. Cebinde 10 bin lira limitli iki kredi kartı var. İneğini satsa ödeyemez. O para tehlikeli para.”
Bu arada köylülerden biri muhalif bir laf atıyor ortaya: “Diyelim hastan var. Parayı nereden bulacaksın? Kredi kartı bu durumda 50 tane dostundan daha iyi. Hem çiftçi kredi kartı olmasa hiçbir üretim yapamaz.” Muhtar, atılan laftan etkilenmemiş bir edayla anlatmaya devam ediyor: “Karttan para çekiyorsun. Kısır döngüye giriyor. Ön plana çıkıyor istekler. Hadi bir 500 lira çekeyim diyorsun. 1 ay sonra hesap özeti geliyor. Ödeyemiyorsun. 100 lira asgari ödüyorsun. Zaman geliyor o asgariyi ödeyecek para da bulamıyorsun. Bunları yaşadık, bunları gördük.” Lafı atan köylüsüne dönen Şakar, “Evde kaç cep telefonu var, masrafı ne kadar?” diye soruyor. “5 tane, 30’ar lira desek 150 lira.” cevabını alınca şunları söylüyor: “Fuzuli değil mi bu? Bunu hayat tarzları aldırıyor. Her şeyi devletten beklememeli. Önce nerelerde müsriflik yapıyoruz bir bakmalı.”
Kredi kartı borçları takibe düşen bazı köylüleri, bankanın borçları sattığı aracı şirketler arıyor. Bu şirketler bankalardan borçları düşük bir fiyatla alıyor. Borçlulara bir miktar indirim yaparak tahsil etmeye çalışıyor. Âdeta, ödenemeyen borçların ikinci el piyasası oluşmuş durumda. Kadim kültürümüzde hâli vakti iyi olanlar borçları silmek üzere veresiye defterlerini alırlardı. Şimdi de veresiye defterleri alınıyor ancak daha fazla para kazanmak için…
Toprakları ellerinden çıkan köylüleri ziyaretimizden sonra farklı bölgelerde tarım bankacılığı uygulamalarının çiftçilere nasıl yansıdığını ilgili meslek örgütü temsilcilerine sorduk. Şanlıurfa Ziraat Odası Başkanı Müslüm Ösün, kredi kartı ve kredi kullanımının bölgelerinde kanser gibi yaygınlaştığı tespitinde bulunuyor. Ösün, özel bankaların kredi kartı pazarlamasına devletin de ortak olduğunu şu örnekle anlatıyor: “Toprak Mahsulleri Ofisi’ne ürünümüzü teslim edip anlaşmalı özel bankadan paramızı almaya gidince adımıza çıkarılmış kredi kartı ve özel kredi teklifleriyle karşılaştık.” Son senelerde özel bankaların çiftçinin peşini bırakmadığının altını çizen Ösün, çok sayıda meslektaşının Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifi kredilerine ilave olarak özel bankalardan da kredi aldıklarını anlatıyor. Bazı tanıdığı çiftçilerin tarlalarının bankalarca haczedildiğini de söyleyen Ösün, önümüzdeki senelerde hacizlerin artacağı uyarısında bulunuyor. Ösün’ün bir başka tespiti de özel bankaların özellikle uzun vadelerde kamu bankalarına göre çok yüksek faiz talep etmesi.
Dadaş diyarı Erzurum’da da durum farklı değil. Doğu Anadolu Tarımsal Üreticiler ve Besiciler Birliği Başkanı Nazmi Ilıcalı, çiftçilerin Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) Belgesi ile bankalara başvurarak kredi talep ettiğini, bu belgenin bir bakıma banka için güvence olduğunu ifade ediyor. Türkiye’de önemli tarım merkezlerinden biri de Çukurova. Ceyhan Ziraat Odası Genel Sekreteri İbrahim İldeş, meslektaşlarının ekonomiyi öğrenmelerini ve krediyi riskleri de hesaba katarak kullanmalarını tavsiye ediyor. İldeş’in önemli bir tespiti, çevresinde hiç de azımsanmayacak kadar çiftçinin bir bankadan aldığı krediyi ödemeyince diğer bankadan kredi alarak ilk borcunu kapatmaya çalışması. Borcu borçla kapatmanın fasit bir daire olduğuna dikkat çeken İldeş, “Bu açmaza düşen kim olursa olsun, 3-5 yılda tarlası elden gidebilir.” uyarısında bulunuyor. İldeş, yakın bir zamanda bir üyesinin bu şekilde 100 dönüm tarlasının özel bir banka tarafından haczedilerek satıldığı misalini veriyor. İldeş, bu haberde anlattığımız köylerde olduğu gibi Çukurova’da da kefil mağdurlarının çokluğuna dikkat çekiyor. İldeş’e göre akrabalar ve köylüler birbirine kefil olarak bu hizmetlerden faydalanıyor: “Çok sayıda borçlu, kefillere mahcup olmamak için başka bir tarlasını satarak borcunu ödüyor. Bu durum, takibe giren borçların düşük gözükmesine yol açıyor, meselenin ulaştığı boyutları perdeliyor.”
Çiftçi kredisi ücretlininkinden farklı
Gıda Hareketi Başkanı Kemal Özer, bankaların Çiftçi Kayıt Sistemi’ndeki bilgileri elde ederek çiftçilerin sahip olduğu araziye göre cazip kredi teklifleri getirdiğini iddia ediyor. Özer, Çiftçi Kayıt Sistemi’nin, muammen bedelin çok altında bir fiyatla ihale edilerek yapılmasının da dikkat çekici olduğunu vurguluyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili ise banka borçları hususunda herhangi bir meslek grubuyla çiftçiler arasında fark olmadığını dile getiriyor. Oysa maaşlı bir çalışana yapılan icra takibinde, onun hayatını sürdürdüğü kazancı tamamen kesilmiyor. Çiftçilerde ise durum tam aksi.
Tamamını okumak için tıklayın
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.